İsrail-Filistin Savaşını Daha İyi Anlamak İçin Osmanlı Devleti’nin Filistin’i Nasıl Kaybettiğini Anımsıyoruz
6 mins read

İsrail-Filistin Savaşını Daha İyi Anlamak İçin Osmanlı Devleti’nin Filistin’i Nasıl Kaybettiğini Anımsıyoruz

Bugün İsrail ve Filistin’in bulunduğu topraklar, çok uzun yıllar Osmanlı İmparatorluğu’nun hakimiyeti altında bulunan bir bölgeydi. Birinci Dünya Savaşı’nda İngilizler’in desteğiyle Osmanlı’ya karşı ayaklanan Araplar, Osmanlı’yı bu topraklardan çıkartmayı başardı. 

Osmanlı Devleti bölgeden ayrıldıktan sonra yaklaşık 105 yıldır çatışma, ayrışma ve savaş eksik olmadı. 

Öyleyse gelin, günümüzdeki İsrail-Filistin savaşının tohumlarını atan Birinci Dünya Savaşı günlerinde ve sonrasında neler yaşanmış tekrar hatırlayalım.

Osmanlı İmparatorluğu’nun tam 400 sene hüküm sürdüğü topraklardı burası. Kutsal Kudüs ve çevresi, günümüzün İsrail ve Filistin toprakları…

İmparatorluğun en değerli topraklarından bir olarak gördüğü bu coğrafyada, 1800’lü yıllardan itibaren Osmanlı’ya karşı Arap milliyetçiliği hız kazandı. Bölgede merkezi yönetime karşı isyanlar çıksa da Osmanlı Devleti bu isyanları bastırarak kendi yönetimini sürdürmeyi başardı. 

Bölgede ise Türk yerleşimciler yok denecek kadar azdı. Yalnızca Osmanlı’nın gönderdiği asker, memur, bürokratlar Türklerden oluşuyordu. Elbette asker ve memurların ailelerini saymazsak… Geri kalan halkın büyük çoğunluğu yerli Araplardı.

1914 yılında patlak veren Birinci Dünya Savaşı’nın en önemli cephelerinden birisi Suriye-Filistin Cephesi oldu.

Britanya İmparatorluğu ile Osmanlı İmparatorluğu’nun savaştığı bu cephede, Osmanlı vatandaşı yerli Arapların, Osmanlı Ordusu’nda İngilizlere karşı mücadele etmesi doğal ve beklenen durumdu. Ancak öyle olmadı.

Arap aşiretlere bağımsızlık vadeden İngilizler, akıllı bir diplomasiyle bölgedeki Arap aşiretleri kendi saflarına çekmeyi başardılar. 

Osmanlı Ordusu’nu oluşturan Türk askerleri, bölgede yalnızca güçlü İngiliz ordusuna karşı değil, yerli Arap isyancılarıyla da savaşmak zorunda kaldı.

Osmanlı Devleti, kutsal kabul ettiği bu topraklarda büyük bir direniş gösterdi. Türk askerleri, İngilizlere karşı birçok noktada önemli başarılar elde etti. Ancak yerli halktan destek bulamayan Türk askerlerinin fazla bir şansı yoktu.

Bölgenin tüm dinamiklerine hakim olan ve İngilizleri destekleyen Arap aşiretleri, Osmanlı Ordusu’nu çok zor durumda bıraktı. 

Netice itibarıyla 1918 yılı geldiğinde, on binlerce Türk askerinin şehit olduğu, binlercesinin de İngilizlere esir düştüğü bir sürecin sonunda Osmanlı Devleti, bölgeyi terk etmek zorunda kaldı. 

İngilizlere esir düşen Türk askerleri ise bugünkü Myanmar sınırlarında kalan bir İngiliz kampında ölünceye kadar esir hayatı yaşadılar. Binlercesi ise Filistin topraklarında gömüldüler.

Yerli Araplardan aldığı desteğin de katkısıyla Osmanlı Devleti’nin Filistin’deki 400 yıllık egemenliğini sona erdiren Britanya, bölgede kendilerine bağımlı bir Manda yönetimi kurdu.

Filistin Mandası veya Britanya Filistin’i olarak isimlendirilen bu devlet, Araplara bağımsızlık vermeyi vadederek yerli halkın desteğini almıştı. Ancak aynı günlerde Filistin bölgesinde bir Yahudi Vatanı kurulması için de düğmeye basıldı.

Burada tek sorun 1920’li yılların başında bölgedeki Yahudi nüfusun %10 civarında olmasıydı. 

Bu tarihlerden itibaren bölgeye düzenli olarak Yahudi göçü başladı.

Siyonistlerle Araplar arasındaki düşmanlık, Ağustos 1929’da kanlı çatışmalara dönüştü. 133 Yahudi, Filistinliler tarafından öldürüldü. İngiltere polisi de 110 Filistinliyi öldürdü.

İkinci Dünya Savaşı yılları geldiğinde Avrupa’da Yahudi Soykırımı da başlamıştı. Savaş sonrası Filistin’de resmi bir Yahudi devleti kurulması için düğmeye basıldı.

1948 yılında Tel Aviv’de İsrail Devleti ilan edildi. 

Arapların, Osmanlı’ya karşı desteklediği İngilizler, Filistin’i Yahudilere hediye etmişti…

Paylaşım planı, Filistin’in yüzde 56,47’sini Yahudi devletine, yüzde 43,53’ünü de Arap devletine bırakıyordu. Kudüs ise uluslararası bir idare altında olacaktı. 29 Kasım 1947’de BM Genel Kurulu’nda 33 ülkenin oyuyla plan onaylandı. 13 ülke karşı oy vermiş, 10 ülke de çekimser kalmıştı.

1964’te Kudüs’te kurulan Filistin Kurtuluş Örgütü, Arap devletleri tarafından meşru bir güç olarak tanındı. Bu hareket bölgede sürekli olarak genişleyip yeni Yahudi yerleşimleri oluşturan İsrail’e karşı silahlı mücadele etme kararı verdi.

Bu tarihlerden itibaren de bölgede Arap-Yahudi savaşı hiç eksik olmadı.

Ne İsrail genişlemekten ve bölgede hakimiyet kurmaktan vazgeçti ne de Filistinliler bölgedeki İsrail varlığını kabul edebildi.

Haziran 1992’de İsrail’de sol kanadın, yani İşçi Partisi’nin iktidara gelmesi çok kuvvetli bir barış sürecini başlattı. Bölgede kalıcı bir barış umudu yeşerdi.

Ancak ilerleyen süreçte çatışmaların durmamasıyla bölgedeki barış çabaları da başarısızlıkla sonuçlandı.

Günümüze kadar çeşitli dönemlerde karşılıklı saldırılar devam etti. 

Filistin’in direnişine, İsrail tarafından her seferinde daha kanlı ve sert müdahaleler ile cevap verildi.

1918 yılında Türk askerinin terk ettiği Filistin’e o günden beri tek bir gün huzur gelmedi. 

Filistin’e bağımsızlık vereceğini söyleyerek Arapların desteğini alan İngilizler ise günümüzde İsrail’e kuvvetli bir destek veriyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir