ABD’deki Chicago Üniversitesiden araştırmacılar Afganistan’da onlarca arkeolojik alanın buldozerlerle yıkılarak sistematik bir şekilde yağmaya açıldığını buldu.
Uydu fotoğraflarıyla yaptıkları analizlerin, Afganistan’da Taliban’dan önceki hükümet döneminde başlayan sistemli yağmalamanın Taliban’ın 2021’de iktidara gelmesinden bu yana devam ettiğine dair ilk kesin fotoğraflı kanıtı sağladığını söylüyorlar.
Araştırmacılara göre hasar gören yerler arasında Geç Tunç Çağı ve Demir Çağı’na (M.Ö. 1000’den önce) kadar uzanan antik yerleşimler var.
Tespit ettikleri alanların çoğu, iki bin yıldan uzun süre önce bölgede hakimiyet kurmuş olan, Toharistan olarak da bilinen Baktriya’nın başkenti ve Afganistan’ın kuzeyinde bulunan Belh bölgesinde bulunuyor.
Burası MÖ 6. yüzyılda Ahameniş İmparatorluğu yönetimindeki antik Afganistan’ın en zengin ve en kalabalık bölgelerinden biriydi.
MÖ 327’de Büyük İskender bölgeyi fethetti ve Ahameniş hükümdarını yendikten sonra Roksana adındaki Baktriyalı bir kadınla evlendi.
Doğu-batı doğrultusundaki ana İpek Yolu rotasında konumlanan bölgenin kalbindeki Belh kenti, Zerdüşiliğin ve Budist öğretinin merkezi oldu. Daha sonralarıysa önemli bir İslami kent haline geldi.
Chicago Üniversitesi’nin Kültürel Mirası Koruma Merkezi’nden araştırmacılar Afganistan’da 29 binden fazla arkeolojik alanı uydu görüntüleri ve diğer araçlar yardımıyla tespit ettiler.
Ancak Belh bölgesinde 2018’dan itibaren yeni bir sürecin başladığını buldular.
Araştırmacılara göre farklı tarihli görüntülerde bir görünüp bir kaybolan ve geride bıraktıkları izlere bakılınca ne olduğu anlaşılan noktalar buldozerler.
Merkezin Direktörü Prof. Gil Stein, buldozerle yeni yıkıldığı düşünülen bölgelerin ileri tarihli görüntülerde yağmacıların kazdığı çukurlarla kaplandığını belirtiyor.
“Yani insanlar arkeolojik alanları sistematik olarak yağmalamaya açmak için devasa bölgeyi boşatıyorlardı” diyor.
Ekip, 2018 ile 2021 yılları arasında 162 antik yerleşimin “haftada bir gibi şaşırtıcı bir sıklıkta tahrip edildiğini” ve uygulamanın Taliban yönetimi altında 37 bölgede daha devam ettiğini buldu.
Araştırmacılar potansiyel yağmacıların girişini önlemek için kesin konumları yayınlamıyorlar.
Alanları belgeleyen çalışmaların çoğu henüz başlangıç aşamasında.
Bu, araştırmacıların, çoğunlukla höyükler, kaleler, kervansaray olarak bilinen yol kenarındaki hanlar ve kanal sistemlerinden oluşan alanlarda nelerin gömülü olduğunu bilmedikleri anlamına geliyor.
Ancak yalnızca 97 km uzakta, 1978’de 2 bin yıllık Baktriya altınının keşfedildiği Tilya Tepesi yer alıyor.
“Altın Tepesi” de olarak bilinen bu yer, Afganistan’ın Kayıp Hazineleri olarak adlandırılan altın takılar, ince işli bir taç ve madeni paralar da dahil olmak üzere 20 bin nadir varlığı barındırıyordu.
“Sanki ruhum ölüyormuş gibi hissediyorum”
Cambridge Üniversitesi’nden araştırma görevlisi Said Reza Huseini, “Her höyükte bir medeniyetin katmanlarını ortaya çıkarabilirsiniz” diyor.
Belh’te doğup 20’li yaşlarını gönüllü olarak Afganistan’ın kuzeyindeki, araştırmacıların bazılarının yıkıldığını söylediği arkeolojik alanları araştırarak geçiren Huseini; Chicago Üniversitesi’nden gelen görüntüleri görünce çok şaşırdı:
“Duyduğumda sanki ruhum ölüyormuş gibi hissediyorum” dedi.
Görünen yıkımın arkasında kimin olduğuna dair net bir cevap yok.
Prof. Stein, bu modelin eski cumhurbaşkanı Eşref Gani liderliğindeki önceki hükümet döneminde başlayıp Taliban döneminde de devam etmesinin anlamlı olduğunu söylüyor.
Gani’nin hükümeti zayıftı ve ülkenin bazı bölgelerini tam kontrol edemiyordu.
Kuzey Afganistan’ın en büyük şehri Mezar-ı Şerif’in de içinde bulunduğu Belh, Ağustos 2021’de Taliban’ın kontrolüne geçen ilk bölgeler arasındaydı.
“Milislerin izni olmadan hiç kimse kazı yapamaz”
Profesör Stein, bu alanların hafriyat ekipmanı satın alabilecek veya kiralayabilecek ve “kimsenin müdahalesi olmadan” bunları kırsal alanlara taşıyabilecek kadar zengin ve güçlü kişiler tarafından yağmalandığına inanıyor.
Huseini, 2009 yılında ülkeyi terk etmeden önce bölgedeki bazı arkeolojik alanların yağmalandığını söyledi.
BBC’ye verdiği demeçte, “Bölgedeki güçlerin ve milislerin izni olmadan hiç kimse kazı yapamaz” dedi.
“Onlar için tarihi değer önemli değil, ne bulabileceklerini görmek için kazıp yok ediyorlar. Bunu kendi gözlerimle gördüm; hatta bir şeyler olup olmadığını kontrol etmek için toprak eleği bile kullandılar.”
Bir zamanlar bir milis komutanının afyon ektiği antik bir bölgeye arkeolojik erişimi güvence altına alma çalışmalarına katıldığını söylüyor.
Taliban, yağma iddialarını reddediyor
Taliban 2001 yılında iktidara geldiği ilk dönemde, bir zamanlar dünyanın en büyük Buda heykeli olan 1.500 yıllık Bamiyan Budalarını havaya uçurduğunda dünya çapında şaşkınlığa neden olmuştu.
Ancak bundan yirmi yıl sonra iktidara yeniden geldiklerinde ülkenin kadim mirasına saygı duyacaklarını söylemişlerdi.
Taliban’ın bilgi ve kültürden sorumlu bakan yardımcısı Atiqullah Azizi, tarihi mekanların bakımı için 800 kişilik bir birimin görevlendirildiğini söyleyerek yağma yapıldığı yönündeki iddiaları reddetti.
Azizi, BBC’ye yaptığı açıklamada, bazı kuruluşların bakanlığa “buldozer faaliyetleri ve toprağın yerini değiştiren insanlar” ile ilgili görüntüler ilettiğini söyledi ancak, “Alanları kontrol etmek için çeşitli ekipler gönderdik ve bunların herhangi birinde tek bir olay yaşanmadığına güvence verebilirim” dedi.
“Hepimize ait bir miras”
Bunların yanında Taliban’ın savunma bakanlığı, heykeller, mumyalar, altın bir taç, bir kitap ve kılıçlar da dahil olmak üzere yaklaşık 27 milyon dolar değerindeki antikaları kaçırmaya çalışmakla suçlanan üç kişinin Eylül ayında tutuklandığını söyledi.
Eserlerin ulusal müzeye teslim edildiği ve soruşturmanın devam ettiği belirtildi.
Azizi’nin cevabını Prof. Stein ile paylaştım.
“Kanıtlarla yüzleşmenin utanç verici olması dışında, insanların bunu neden inkar edeceğini tahmin edemiyorum” dedi.
“Çok farklı iki siyasi rejim arasında bile süreklilik olduğunu gösterebiliriz.”
Profesör Stein, yağmalanan eserlerin İran, Pakistan ve diğer ülkeler aracılığıyla Afganistan’dan kaçırıldığına ve daha sonra Avrupa, Kuzey Amerika ve Uzak Doğu’ya ulaştığına inanıyor.
Bazılarının dünya çapındaki müzayedelerde ve müzelerde tarihsiz ve isimsiz olarak sergilenme olasılığı var.
Hiç kataloglanmamış olanları bulmanın zor olduğuna dikkat çekiyor, ancak aramanın ve daha fazlasının bulunabileceği yerleri korumanın önemli olduğuna inanıyor.
Prof. Stein, “Afganistan’ın mirası gerçekten de dünya mirasının bir parçası ve dürüst olmak gerekirse hepimize ait bir miras” diyor.